Herhangi bir zamanda, değişik şeyler yaparsın, bu yüzden birileriyle haşır neşir olursun.
Bir dönemden ötekine değişir ilişkilerin.
Değişimler boyunca öznel gerçekliklerle, planlarla, kurallarla, düşüncelerle baş başa kalırsın.
Geçiş dönemleri karışık olduğu kadar sinsidir. Hiç fark etmeden, anlardan zevk alma sınırından, dışarıya çıkılıverir.
İnsanlar konuşur, bildik eski masalları anlatır. Yol yavaş yavaş seni sorunlarını görmemezlikten gelmeye götürür. Başlarsın kendini kandırmaya…
Soğuk bir bakışla, yaşamını kazanmak zorunda olduğunu, anlarda kalan diğerlerinin çoktan unuttuğun bir çocuksu tavırla hala anlaşılmaz şeyler kotardığını, yozlaştığını düşünürsün.
Neden diye soru sormaktan bitkin düştüğün, kafaca yorulduğun ve aslında cevapları çok iyi bildiğin halde, kendini hiçbir zaman yanıt vermeye hazır hissetmezsin. Ve sürünün içinde durup, seni sıradanlıktan ayıran, sana büyülü bir güç veren geçmiş anlara baktığında; iş işten geçmiştir…
Bir zamanlar kafandaki coşkuya göre yön verdiğin dümen, elinde değildir artık. Övünerek özgürlüğünü kazandığını ilan ederken kendine, gerçekte özgürlük büsbütün kaçmıştır elinden.
Nasıl olmuştur bu? Bilinçlice bilinçsizleşmek, uysalca katılaşmak, uygarca barbarlaşmak… Gerçekliğe ayarlayayım derken, çevrenin isteklerine sıkıca bağlı, düzenlenmiş bir dış dünyada bulmak kendini…
- Sen kimsin? diye soran okur…
Beni, aklını uyarlama süreciyle gelişmiş olduğunu sanan, hâlbuki zihinsel incelikleri gerçek dünyanın getirdiği sözde sorunlar tarafından yönlendirilen biri olarak gör.
Bir baş belası olan hayat ile uzlaşmaya çalışan, anlardan zevk alındığı zamanları özleyen biri…
Monday, April 27, 2009
sen kimsin?
Friday, April 3, 2009
Thursday, April 2, 2009
Wednesday, April 1, 2009
Subscribe to:
Posts (Atom)